BOSNA ILAHIJA Boşnakça ilahi Bosanske ilahije
Bosnian Ilahija with the pictures from our trip to Bosnia ,last April , Bosnia , Bosna ilahisi ,Kayseri camii Gorazde , Gorajde, Gazi Husrev Beg, Elçi Ibrahim Paşa Medresesi,Bosanske ilahije ( Bosnian nasheeds )
Travnik , şehidler, şehitler, Sallallahu ala TAHA, Taha , ilahi, ilahija, Gorajde Mucahidleri ,Zaim, Nezdad ,
Sari Saltuk, Tekke, Mostar , Poçitelj , Bosna ve Hersek , Kayseri ,
Türk Gönüllüler :(Basindan) Bir yıl önce... İstanbul Şişli'de mütevazı bir ofisteydim. Komutanla iki yıldır tanışıyoruz. Her defasında sormuş ancak yanıt alamamıştım; "zamanı değil" diyordu.
16 yıl önce...
4 Nisan 1992 gecesi Sırplar, Saraybosna'nın tepelerini kuşattı. Bir ay önce referandumla bağımsızlık kararı alan Bosna-Hersek'teki Müslüman çoğunluğu yok etmek istiyorlardı.
Öncelikli hedeflerinde Saraybosna vardı. Burayı ele geçirirlerse biliyorlardı ki savaşı kazanacaklardı.
Kuşatma tam 1425 gün sürdü. Bu süre boyunca şehre günde ortalama 329 havan topu düştü. Aşırı Sırp milliyetçisi Çetnikler, Saraybosna'nın (ve Tuzla, Mostar, Zenica, Bihaç, Travnik vd.) acısını Müslüman köylerden, kasabalardan çıkardılar; binlerce insanı inançlarından dolayı öldürdüler.
Savaşta; 312 bin insan öldü. 35 bini çocuktu.
Kuşatma altındaki Saraybosna'da ölen çocuk sayısı 1566 idi.
Şişli'deki o mütevazı ofiste o gün gözyaşlarımızı birbirimizden sakladık...
.....Komutan, o sıcak günlerde Saraybosna'da bir gece sabaha karşı nasıl sandalyeye çöküp hüngür hüngür ağladığını anlattı:
"Yorucu bir çatışmadan çıkmıştık. Tan ağarmaya başlamıştı.
Bizimle çatışmalara giden kadınlar da vardı. Çoğu daha önce eline silah bile almamıştı. Ama şimdi hepsi askerdi. Hepsini onar kişilik takımlara bölmüştüm; hepsinin başına da içlerinden birini 'komutan' atadım.
Savaşa rağmen hayat devam ediyordu. Kahvaltı yapmaları için, Türkiye'den gelen büyük bir kaşar peynirini onlara verdim. Sevindiler.
Bir köşeye çekilip çayımı içerek dinlenmeye başladım; istemeden gözlerim komutan kadına çevrildi. Kadın peyniri on parçaya değil on bir parçaya ayırdı. Hem merak ettim hem de biraz sinirlendim; on kişiydiler, ama o on bir parçaya ayırmıştı peyniri. Böldüğü peynirleri tek tek dağıttı; kendisine iki parça alınca, yerimden fırladım ve bağırmaya başladım. Hırsızlıktı bu. Savaşta bunun cezası ölümdü.
Bağırmama, sözlerime kadınlar çok şaşırdı. Korktular. Yardımcım Bosnalı asker olayı açıkladı:
Kadın on birinci parçayı mahallesindeki yatalak yaşlı bir kadın için almıştı.
Ancak yatışmamıştım; çünkü Bosnalı kadının peynir götürdüğü ihtiyar kadın Sırp'tı!
Üstelik, bu Sırp ihtiyar kadının oğlu, kendisini besleyen Bosnalı kadının gelinini ve torununu öldürüp Çetniklerin yanına dağa kaçmıştı.
Savaşın gerginliğiyle ağzıma ne geldiyse söyledim; silahımı alıp dışarı çıkacakken kadınlar yolumu kestiler. Peynirleri getirip önüme koydular.
Kadın, 'Komutan, sen nasıl Müslüman'sın; o ihtiyar komşumun ne suçu, ne günahı var; o bir şey yapmadı ki; oğlu yaptı!' dedi.
Birden dona kaldım. Ne diyeceğimi bilemedim. Sandalyeye çöktüm, hüngür hüngür ağladım..."
'ÜNİFORMAYI ÇIKARDI'
Bosna-Hersek'te Müslümanların etnik bir soykırıma tabi tutulduğunu Türk Devleti biliyordu.
Biliyordu ama uluslararası sözleşmeler gereği diplomasi dışında pek "bir şey" de yapamıyordu.
İşte bizim komutan etnik savaşın başladığı o ilk günlerde aklına "tüccar" olmayı koydu. En iyi "pazar" da Saraybosna'ydı.
"Üniformasını çıkardı" ve Saraybosna'nın yolunu tuttu.
Bosnalılara "ticaretin inceliklerini" öğretti!
Görevi bitince, pardon "ticareti" bırakınca, tekrar üniformasına kavuştu!
O, isimsiz-mezarsız-idealist kahramanlardan sadece biriydi...